“Para harcayarak sizi zengin yapacak tek şey seyahat etmektir” düsturundan yola çıkarak keyifli bir seyahat için hazırlıklarımızı yaptık ve sabahın erken saatlerinde THY Barselona uçağında yerimizi aldık. Amacımız Goethe’nin dediği gibi, “bir yere varmak için değil, keşfetmek için seyahat etmek”ti. Biz de hem dünyanın en büyük gemilerinden birine misafir olmak, hem de Batı Akdeniz’in birbirinden güzel şehirlerini keşfetmek için yola koyulduk.
Uçağımız Barselona Havaalanı için alçalmaya başladığında gördüğümüz manzara her gelişimde etkiler beni. Avrupa’nın ender “Hippodamus planlı” (Izgara planlı şehir – birbirini 90 derece açı ile dik kesen sokaklardan oluşur) şehri olan Barselona’nın bu özelliğini en net uçakla iniş / kalkış esnasında görebiliyorsunuz.
Uçağın tekerleri pistte değdiğinde bir yanda dahi mi deli mi olduğu tartışılan Dali / Gaudi gibi isimler ve onların bölgeye kazandırdığı inanılmaz eserler, bir yandan kilometrelerce uzanan plajları, ünlü Tapas’ları ve Paella gibi Katalan mutfağının vazgeçilmez tatları aklımdan bir film şeridi gibi geçti. Bizim programımız daha farklı olduğu için aklımızdan geçenleri bir sonraki yapılacaklar listesine ekliyoruz.
Gemimiz dünyanın en büyüklerinden biri. Birçok şehirde olmayan lüks mağazalar ve cafelerden oluşan ana caddesi (Royal Promanade), 7 farklı – ücretsiz hizmet veren ve değişik damak tatlarına hitap eden restoranları, ayrıca 10 özel restoranı, 19 havuzu, 26 bar & lounge, farklı zevklere hitap eden eğlence yerleri ve aktiviteleri ile 7’den 70’e her yaş misafirin hiç sıkılmadan vakit geçirebileceği bir gemi.
Böylesi bir gemi ilk bakışta korkutucu gelse de biz misafirlerimizin gemiyi keşfetmesini hızlandırmak ve dolayısıyla çabuk adapte olmaları için ilk gün bir toplantı yapıyoruz. Bu toplantıda hem gemi hakkında hem de duracağımız limanlar hakkında çok önemli bilgiler veriyoruz. En az gemi kadar gideceğimiz limanlar ve o bölgenin kültürü de çok önemli. bu yüzden gideceğimiz her limanda sadece bizim misafirlerimiz için özel kara turları hazırlıyoruz. Bu kara turlarında, farklı kaynaklardan alınmış hem bölgenin kültürü hem de tarihsel bağları aynı potada eritilerek sunulur misafirlerimize. Yani şehre ve kültüre bakmanız değil görmeniz sağlanır. Ne demişler, “Bakmak en fazla tanımakla, görmek anlayıp kavramakla sonuçlanır” zira “rehbersiz gezmek sessiz film izlemek gibi”, filmi görürsünüz ama konuyu anlayamazsınız.
Cruise yolculuklarının en büyük avantajlarından biri de sabah uyandığınızda farklı bir ülke / şehir / kültür, coğrafyada gözlerinizi açarsınız. Biz de ilk günümüzde gözlerimizi Mayorka limanında açıyoruz. Genellikle ülkemiz yerine burayı tercih eden Batı Avrupa’nın zengin turistinin ya da jet sosyetesinin uğrak yeri Mayorka, Balear adalarının başkenti, bir dönem Osmanlı donanmasının sık sık uğradığı yer. Bu adanın çok kültürlü yapısı, bir tutam Endülüs kültürü, biraz Frederic Chopin, bir tutam Mayorka incisi, Boğa güreşleri, Katalan geleneği ve Akdeniz sıcakkanlılığı ile başka yerde bulamayacağınız lezzetli bir yemeği andırır. Yaklaşık 5 saatlik dolu dolu Mayorka gezimiden sonra öğleden sonra gemimiz tekrar demir alıyor. Bu kez hedefimiz Fransa’nın en büyük limanına sahip Marsilya.
İkinci günümüzde bu kez sanatsal altyapısı biraz daha fazla olan bir şehirle başlıyoruz turumuza yani “Provencelerin Efendisi” Aix En Provence, Provence kültürü Emile Zola, Paul Cezanne’la birleşince hemen yanıbaşındaki Marsilya’dan çok daha üstün ve renkli bir değer çıkıyor ortaya. Öyle bir kültür ki, Provence deyince akla gelen meşhur Lavanta tarlalarının aroması ve bölgenin en önemli bademli tatlısı Calisson’un renk kattığı bir kültür.
Akabinde Fransa’nın en büyük üçüncü şehrini görmeden olmaz diyerek sürüyoruz aracımızı Marsilya’ya. Marsilya’nın sadece eski liman ve çevresinden ibaret olmadığını ispatlarcasına önce ünlü tren garı, sonra Marsilya’nın medar-ı iftiharı sanat eseri Longchamp,Corniche Bölgesi ve Katalan Plajı’nı görerek çıkıyoruz meşhur Notre Dame de la Garde kilisesine. 360 derece Marsilya manzarası sonrası bu kadar kültür yeter deyip Marsilya için serbest zamanda hediyelik eşya alma telaşı başlıyor. İlk iki gün düşük yoğunluklu gezilerimizden sonra “Altın vuruşu” La Spezia ve Civitevechhia limanlarında yapıyoruz. Bu iki liman sanat, tarih, yemek ve alışveriş sevenler için eşsiz fırsatlar sunuyor. Bir yanda Rönesansın doğduğu, Stendhal Sendromu’nu literatüre sokan, sanatın ve sanatçının Kabe’si Floransa, diğer yanda ise kadim bir imparatorluğun başkenti ve varisi, modanın merkezi, mimarinin zirvesi ayrıca Aşk Çeşmesi, Colosseum, İspanyol merdivenleri, Vatikan gibi kült yerlerin bulunduğu Roma. Böylesine iddialı iki şehri görmek keyfili, aynı ölçüde yorucu oluyor ama yazarın dediği gibi “Emek vermeden bir şeye ulaşmayı düşünmek, hayalperestlikten başka bir şey değildir”. Gezimizin devamında Napoli Limanı’nda, son kalan enerjilerimizle bir çok filme, romana, şiire, şarkıya konu olacak kadar güzel, İtalya’nın dünyaca ünlü “Amalfi kıyıları”nı oluşturan Sorrento, Positano ve Amalfi’yi gezerek hatıralarınıza eşsiz anılar katıyoruz. Yaklaşık 9 saat sürecek olan bu gezi sonrası Barselona’ya kadar gemimiz yaklaşık 32 saat denizde olacak. Siz bu deniz gününde hem kara turların yorgunluğunu atıp hem de geminin tüm güren süren ve Brodway şovlarını aratmayan etkinliklerinin tadını çıkarabilirsiniz. Barselona’ya varışımızda kahvaltı sonrası havaalanına giderek güzel anılar biriktirmeye bir sonraki tura kadar ara veriyoruz çünkü artık seyahat etme mikrobu size de bulaştı ve tedavisi yoktur. Hayatınızın sonuna kadar bu mikropla mutlu bir şekilde yaşayacaksınız. Korkmayın! Bu yararlı bir virüstür çünkü hayat bir kitaptır ve gezip görmeyenler hep aynı sayfayı okur. Sayfayı değiştirmeyi ihmal etmeyiniz.
Royal Caribbean ile Batı Akdeniz Ayrıcalığını Yaşamak için Buraya Tıklayınız..