Doğu Karayipler’de Unutamayacağım Dopdolu Dokuz Gün – 3

Doğu Karayipler Cruise Deneyimi Yazı Dizimizin Üçüncü Bölümü

Üç bölümlük yazı dizimizin ilk bölümünü okumak için burayı, ikinci bölümünü okumak için burayı  ziyaret edin.

6. GÜN PERŞEMBE – PUERTO RİCO

Gelelim gezimizin en etkileyici durağına. Kesinlikle bir daha Puerto Rico‘ya gitmeyi isterim. Limandan büyük taksilerden kiralayarak tüm şehri gezebilirsiniz. Arka mahallelerini, Parlamento Binasını, sahillerini, parklarını, manzara tepelerini gezip, kalan vaktimizi değerlendirmek üzere şehir merkezine yani Old San Juan‘a gittik (Old San Juan’ın okunuşu Old San Huan). Puerto Rico; sömürge döneminden kalan etkileyici mimarisi, sokakları, dokusu ile UNESCO dünya mirası olan bir şehir. Şehir Merkezinde bulunan “San Felipe Del Morro ve San Cristobal Kaleleri” tarih severler için ideal. Biz vaktimiz kısıtlı olduğu için kaleleri gezmek yerine, şehrin sokaklarında gezip fotoğraf çekmeyi tercih ettik ve tek kelime ile büyülendik.

Çarşıda çok güzel hediyelik eşyacılar, antikacılar, kafeler mevcut. Şemsiyeli sokakta fotoğraf çekmeyi unutmayın ayrıca. Ben burada Senor Paleta diye bir dondurmacı keşfettim, cheesecake’li dondurması gerçekten çok lezzetliydi. Maalesef Puerto Rico için ayrılan süre 14.00’de bittiği için erkenden gemimizin yolunu tuttuk. Gemiye bindiğinizde sakın kamaranıza gidip uyumayın! Güverteye çıkıp geminin sağ tarafından yer kapın ve Puerto Rico’yu bir de denizden görüp mest olun. Dilinizde Vaya Con Dios’tan Puerto Rico şarkısını mırıldanarak manzaranın keyfini çıkarıp, bol bol fotoğraf çekin. O manzarayı görüp de Puerto Rico’ya aşık olmayan yoktur eminim.

Puerto Rico’dan kareler

Altıncı gün akşamı özel bir akşamdı aynı zamanda. Beatles seviyorsanız Britains Finest grubu sizi canlı Beatles konserine götürmüş kadar oluyor. Gözünüzü kapattığınızda sanıyorsunuz ki John Lennon söylüyor sahnede. Gerçi nasıl yaptılarsa tipleri de grup üyelerine çok benziyordu. Diğerleri gibi bu da çok kaliteli bir konserdi.

7. GÜN CUMA – LABADEE, HAİTİ

Labadee Koyu, Royal Caribbean tarafından 2050 yılına kadar kiralanmış, kendisine ait özel bir koy. Haiti, Dominik Cumhuriyeti ile aynı adayı paylaşan, 2010’da yaşanan deprem faciası sonrası salgın hastalıklarla da boğuşan fakir bir Karayip ülkesi ne yazık ki. Biz gerçek Haiti’yi görmedik. Kiralanan ve çevresi yüksek duvarlar ile çevrili bölgede her yolcu gibi yemeğimizi yiyip, denizimize girip fotoğraf çekildik. Ama buradan ayrılırken suratımıza tokat gibi çarpan gerçekler ile de karşılaştık. O kısmı birazdan anlatacağım.

Labadee’ye iner inmez sizi canlı müzik yapan yerel kostümlerini giymiş müzisyenler ve dansçılar karşılıyor. Önlerindeki kutulara para atmayı ihmal etmeyiniz lütfen. Halkı gerçekten çok yoksul. Bu bölge o kadar geniş bir alan ki shuttle’lar ile ulaşımı sağlayabiliyorsunuz.

Sıra sıra dizilmiş onlarca hediyelik eşyacılarda Haiti yerel halkı el emeği ürünlerini, takılarını vs. satmak için çaba gösteriyorlar. Sizlere olan ilgileri biraz fazla gelebilir. Hijyenik açıdan ortamdan rahatsız olabilirsiniz belki ama korkmayın. Biraz olsun bu insanlara katkınız olsun istiyorsanız alışveriş yapmaktan çekinmeyin, ama yine de pazarlık edin çünkü her tatil beldesi gibi dengesiz fiyat politikaları var.

Labadee’de yapabileceğiniz aktivitelerin başında Zipline geliyor. Dağın tepesinden denizin üzerine doğru uzanan uzuuun bir hattı olan Dragons Breathe Zip Line adrenalin severlerin kaçırmaması gereken bir aktivite. Adrenalin sever biri olarak ben de adaya iner inmez information deskine koşar adımlarla elimde cüzdan ile gittim, ama ben bir düşüneyim diyerek arkama bakmadan uzaklaştım. Dolar kuru beni burada da yaktı anlayacağınız. “O paraya ben 3 tane Skechers alırım” diye kendimi avuttum (ve sonra Sawgrass’tan aldım da). Belki yıllarca unutamayacağım bir anım olmadı ziplineda, ama en azından beni 3-5 sene idare edecek Skechers’larım oldu 🙂

Adada öğle yemeğinizi yiyebileceğiniz, öğleden sonraları atıştırmalıklarınızı ücretsiz temin edebileceğiniz alanlar mevcut. Öğle yemeği olarak ızgara domuz ve tavuk vardı menüde. Koskoca Labadee mangal dumanı ve kokusu altında kaldı saatlerce. Biz sanıyorduk ki artan yiyecekler orada çalışan yerli halka dağıtılıyor. Keşke olsa ama maalesef böyle bir sistem yok. Adadan ayrılırken şapka aldığımız bayanın bizden yemek istemesi içimizi acıtan bir andı. Öğle yemeği saati geçtiği için yemek bulamayacağımızı düşünerek gittiğimiz yemek alanından iki koca poşet atıştırmalık ile dönen biz çaktırmadan teyzeye paketleri teslim etmenin verdiği huzurla gemimize döndük. Keşke hepsine yiyecek verebilseydik. Kimisi tabağına aldığı yemeği beğenmez, burun kıvırıp çöpe atarken kimisi de o yemeği bulabilmek için kaç gün çalışıyor. Adaletsiz dünya işte!

Labadee’de biniş saatimiz gelmeden gemiye girişimizi yaptık. Deniz, kum, güneş üçlüsü ve gezmek bizi baya yordu çünkü.

Yedinci günün akşamında Amber Theatre’daki Blue Planet gösterisini asla kaçırmamalısınız. Akrobatik hareketler, müzikler, kostümler, dansçılar tek kelime ile muhteşemdi. Ve gösteri sonrası mekânımız tabi ki Perry amcamız ve orkestrasının sahne aldığı Jazz On Bar. Bir Fly Me to the Moon performansı var ki mutlaka videoya çekmeniz gerekiyor.

Blue Planet gösterisi

8. GÜN CUMARTESİ – DENİZ

Geldik son günümüze. Diğer günler gibi son günümüz de yeme-içme-keyif-spor-eğlence-aktivite-gösteri üzerine kuruluydu. Son gün akşam yemeği menüsü de baya gösterişliydi. İstakoz yedik bol miktarda. “Ocean Aria” için yer bulma telaşı ile akşam yemeğimizde fazla kalamadan Boardwalk’a gittik. En iyi yerler çoktan kapılsa da bu sefere üst kısımlardan sahneye hâkim bir koltuk bulmayı başarabilmiştik. Zafer bizimdi! Bu gösteriyi yine ağzımız açık, mest olmuş bir şekilde izleyerek, en sonunda da ayakta alkışladık akrobatları.

İlk günlerde sürekli saate bakıp, “İnanmıyorum ya, şu an Türkiye’de saat sabahın beşi ve biz burada oturmuş gösteri izliyoruz” cümlelerinin giderek azaldığı günler, gezinin sonunun geldiği günler oluyor genelde 🙂 Artık sekizinci günde jetlag durumları bitmeye başlarken bu sefer de zaten gezimizin sonuna gelmiş bulunuyorduk. Cruise seyahatimizi gerçekten güzel anılar biriktirerek noktaladık. Daha önce Oasis Of the Seas ile Güney Avrupa’yı da gezmiş birisi olarak hepinize şiddetle tavsiye edeceğim bir gezi. Bir kerede birçok ülkeyi, hem de valiz toplamadan ve düzeninizi bozmadan gezip görme imkânı sunuyor size cruise seyahatleri.

Üstelik Türkiye’de izleyemeyeceğiniz kalitede akrobasi, dans gösterileri, müzikaller ve konserleri izleme fırsatını yakalıyorsunuz. Ve en önemlisi de boğazınıza düşkün ve farklı yemekleri denemeyi seven biriyseniz bu gezi tam da size göre. Geminin ana politikası sizi tıka basa doyurmak üzerine kurulu. Sonuçta hiçbirimiz açken biz biz değiliz 🙂 Açlığın ve kan şekeri düşüklüğünün vermiş olduğu o sinir ve gerginlik anlarını yaşamaya fırsat vermiyor gemi size. Tok insan mutlu insan sonuçta.

GERİ DÖNME ZAMANI

Gezi bitti sanıyorsunuz ama henüz değil. Son yani dokuzuncu gün sabah saatlerinde gemiden ayrılıp Amerika’nın en büyük alışveriş merkezlerinden olan Sawgrass’ın yolunu tuttuk.

Sezen Aksu’dan “Ne hayallerle, ümitlerle mutlu olmaktı dileğimiz, suçlu ne sensin ne de benim, şimdi sensizim sen de bensiz” şarkısını alamadığım iPhone’a armağan etmek istiyorum izninizle. Aklınıza gelebilecek her mağaza burada mevcut ama o kadar büyük bir alan ki yorulup pes ediyorsunuz ve kendinizi benim gibi gördüğünüz bir sushiciye (Sushigami) atıp keyif yapıyorsunuz. Oturduğunuz masanın orta kısmı hareketli ve çeşit çeşit sushiler önünüzden geçiyor durmadan, siz tabağı alıp yiyorsunuz. Ödemeyi de çıkışta tabak rengine göre yapıyorsunuz. Burada yediğim Four Season adındaki sushinin tadı hala damağımdadır.

Merak etmeyin, Haiti’de zipline’a vermediğim dolarlarımı burada bir güzel harcadım. Belki yıllar sonra döviz düşer, paramız hak ettiği konuma gelir de biz de bu ülkeleri dilediğimizce gezebiliriz dememe gerek yok. Royal Carribean Türkiye’nin kampanyalarını takip ederek siz de çok ucuz paralara bu kadar ülkeyi her şey dahil gezip, güzel anılar biriktirebilirsiniz. Biraz uzun sürdü yazdıklarım ki daha anlatacak o kadar çok şey vardı ki kısa kestim.

Çok okuyan mı çok gezen mi bilir tartışması hep vardır ya yıllardır. Okumak tabi ki de güzel ama kalıcı anılar bırakmaz sizde. Çok gezen ise her zaman heyecanlıdır, öğrenmeye, yeni şeyler keşfetmeye açıktır.


Yazı dizisinin yazarı Ece Erdoğan Karadan (@eceyloo Instagram hesabından takip edebilirsiniz), 29 Eylül – 8 Ekim 2018 tarihleri arasında Allure of the Seas ile çıktığı Doğu Karayipler gemi turundaki deneyimlerini bizimle paylaştı. Ece Hanım’a bu değerli paylaşımından dolayı çok teşekkür ederiz. 

Sizler de Royal Caribbean ile çıktığınız bir gemi turundaki tecrübelerinizi bizimle paylaşabilirsiniz.

Karayipler Turlarını incelemek için hemen tıklayabilirsiniz.

Comments (0)
Add Comment